Bir çocuk düşünün… Daha beşikteyken annesiz kalmış, babasının gölgesinde unutulmuş, ama dedesinin nasihatleri ve ninesinin şefkatiyle ayakta kalmış.
O çocuğun adı Muzaffer.
Hayatın yükünü küçük omuzlarına çok erken yaşta taşıyan Muzaffer, köyün eski değirmeninde çıraklık ederken sadece buğdayı öğütmedi. O, sabrı öğrendi; alın terinin kıymetini kavradı; kayıpların acısını umutla onarmayı bildi. Dedesi Halil Efendi’nin bilgece sözleri, Zahide Hatun’un masalları ve köyün çetin günlerinde edindiği tecrübelerle, bir çocuk yavaş yavaş bir adamın kalbine dönüştü.
“Değirmencinin Çırağı”, yalnızca bir çocuğun büyüme hikâyesi değil; aynı zamanda aile bağlarının, özlemin, emeğin ve insan ruhunu olgunlaştıran çilelerin destanıdır.
Bir değirmenin taşları arasında yoğrulan bu hikâye, okuyucuyu hem geçmişin saf ve sıcak dünyasına götürecek hem de kendi hayat yolculuğuna yeniden bakmaya davet edecek.
Eğer kaybettiklerinizle yüzleşmeye, hatıralarınızı onurlandırmaya ve umudu elinizden bırakmamaya dair bir hikâye arıyorsanız, bu kitap sizi kendi içinize açılan bir kapıdan içeri alacak.
“Değirmencinin Çırağı” Bir çocuğun, hayata karşı sabırla ördüğü sessiz ama görkemli bir direnişin hikâyesi.