*Din ve Şiddet* kavramlarının akademik ve günlük dilde sıklıkla kullanılıyor olması aralarında zorunlu bir ilişkinin bulunduğu izlenimini doğurmaktadır. Böyle bir izlenimin oluşmasında son yarım yüzyıldır yoğun bir şekilde yürütülen batı menşeili propaganda faaliyetlerinin etkili olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Ancak yinede entelektüel sorumluluğu gereği şu soruyla yüzleşmemiz gerekmektedir. Acaba genelde *Din ve Şiddet* özelde *İslâm ve Şiddet* arasında kurulan zihinsel korelasyon, bütünüyle komplocu inşâi bir çabanınmı mahsulüdür? Yoksa böyle bir ilişkinin gerçekliğe tekabül eden bir yönü bulunmakta mıdır? Bu sorulara peşinen verilecek *evet veya hayır* cevapları aslında paradoksal bir biçimde gerçek sorunu maharetle gizleyen birer bariyer işlevi görmektedir. Elinizdeki bu çalışma bu açmaza düşmemeye özen göstererek bir taraftan şiddetin tarihi, sosyo-psikolojik ve kültürel arka planını ortaya koymaya çalışırken; diğer taraftanda islâm geleneğinde şiddete imkan veren dini yorumlarla yüzleşme ve hesaplaşma amacı taşımaktadır.