Yirminci yüzyılın en parlak düşünürlerinden biri olan Bertrand Russell, siyaset, toplum ve kültür üzerine kaleme aldığı eserleriyle de tanınmış bir isimdir. Cambridge’de yetişmiş, Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüş ve aynı zamanda Pekin Üniversitesi’nde ders vermiş olan Russell, yaşamı boyunca hem teoride hem de pratikte insanlığın geleceğini sorgulamış, bilimin, ahlakın ve özgürlüğün sınırlarını araştırmıştır.
Russell’ın Çin’de bulunduğu dönemde, ülke büyük bir dönüşüm sürecinden geçmekteydi. Bir yandan Batı’nın askeri ve ekonomik baskısı, öte yandan Japonya’nın yükselişi ve iç siyasi olaylar, kadim bir uygarlığı kendi geleceğiyle yüzleşmeye zorlamıştı. Bu süreçte Çin, geleneksel kültürünü korumak ile modernleşmenin kaçınılmaz taleplerine uyum sağlamak arasında sancılı bir denge arayışına girmiş, dünyanın kaderini etkileyecek kritik bir yol ayrımında bulunmuştur.
Çin Sorunu, Çin’in sorunlarını ekonomik, siyasi ve kültürel boyutlarıyla ele alırken Batı’nın üstünlük iddialarını sorgular, Çin’in erdemleriyle Batı’nın kazanımlarını birleştiren yeni bir insanlık idealinin mümkün olup olmadığını tartışır.