Toros kapılarında toz yutan Haçlı ordusu, Göksu’nun serinliğine kavuşacağını sandı—oysa sular sırrını saklıyordu. Barbarossa Vakası ve Silifke sizi Alman sancaklarının rüzgârla çatırdadığı o ölümcül öğlene götürüyor: zırhla ağırlaşan bir bedeni, kargaşa içinde titreyen bir orduyu ve Selçuklu akıncılarının uzaktan seyrettiği kader saatini adım adım yaşatıyor.
Kitap, sadece trajediyi değil, sonrasındaki diplomatik depremleri de gözler önüne seriyor: Bizans’ın rahat nefesi, II. Kılıç Arslan’ın gizli tebessümü, Kilikya Ermeni Prensliği’nin fırsat kollayan bakışı… Göksu kıyısında suya düşen bir kral, Akdeniz jeopolitiğinde domino taşı gibi devrilen dengeler yaratıyor.
Çarpıcı anlatım gücünü akademik titizlikle harmanlayan bu çalışma; Grek ateşi tulumbalarından naftoklu muharebelere, Selçuklu tımar defterlerinden Latin sefer günlüklerine kadar her kaynağı tek potada eritiyor. Nehrin uğultusunda hâlâ duyulan o kırık emir cümlesini işitmek, Silifke’nin taşlarında “kızıl sakal”ın gölgesini görmek isteyen herkesi sayfaları aralamaya davet ediyoruz.