Medeniyetin mevcudiyet bulduğu bir mağaradan zuhur eden şuleler, kulların elleriyle çizilen ufukların sınırlarını alıp fezalara taşır. Yani Hira’da yanan meşale ile yükselen ışıkların zerreleri ve dahi çağları deviren efkârın zürriyetleri, ünsiyetleri ve işitilen nidaların musikisi içinde; kalp ile bütünleşen tufanın ardından ruhun derinliğinde, dingin ve engin bir okyanusa açılan bir yelkenin cesaretini yüklenmek elbette ki Olimpos dağlarının çocuklarına değil Hira mağarasının evlatlarınadır.