Âriflerin Satrancı, insanların şans ilkesinden hareketle keyif, eğlence ya da haksız kazanç uğruna oynadıkları hiçbir oyuna benzemez. Bu tür oyunlarda insanın karşısında genellikle bir rakip özne bulunur, oysa Âriflerin Satrancı’nda insanın rakibi yine kendisidir. Ayrıca bu levha ve üzerine yazılan şerhler, döngüsel bir zorunluluktan bahsettikleri için, burada mutlak anlamda bir “galibiyet” ya da “mağlubiyet” bulunmaz, yani oyunun son bulduğu bir aşama yoktur.
Bu eserin bize anlattığı ana fikir, insanın Hz. Peygamber’e (sav) ve güzel ahlaka tabi olduğu sürece “yükseleceği” ve nihayetinde Cenâb-ı Hakk’ın inayet ve ihsanıyla vuslata ereceği; buna mukabil bedenî arzu ve isteklerine ve şeytanın vesveselerine uyup kötülük işlediği takdirde hangi manevi makam veya menzilde bulunursa bulunsun “düşüp kaybedeceği” düşüncesidir.
Tasavvuf klasikleri serimize dahil ettiğimiz bu kıymetli metin, Doç. Dr. Hacı Bayram Başer’in titiz çalışmasıyla yayına hazırladı.