Öykü, çoğu kez görünmeyenle başlar. Sesini duyuramayanların, bakışlarını yere indirenlerin, kalabalıklarda yalnız kalanların ve kendi ömrünün kıyısında tutunmaya çalışanların dilidir öykü. Zübeyde Andıç bu dili bilen bir yazar olarak ikinci öykü kitabı Yollar Aynası’nda; kaçtığına yakalananların, söz sırası kendine geldiğinde anlatacak şey bulamayanların, çemberin içinde değil dışında kalanların, büyüsü bozulmuş sabahlara uyananların hayatına dikkat kesiliyor. Zübeyde Andıç’ın öykü evreninde karakterler, zamanın ve mekânın ağırlığı altında ezilen küçük kahramanlardır. Fakat bu kahramanlar, Andıç’ın merhametli bakışı sayesinde birer figür olmaktan çıkıp yaşayan, nabzı atan, direnen insanlara dönüşüyor. İnsana içeriden bakışın, tanıklığın ve duyarlılığın güçlü izini taşıyan öyküler, dilin kıyısından değil, tam ortasından konuşuyor. Andıç, öykülerinde hem kentli hem taşralı hayatların kendine özgü ritmini, çatışmasını, içsel çözülmeler eşliğinde güçlü bir gerçeklik duygusuyla kurguluyor. Yollar Aynası, toplumsal hafızanın kıyısında biriken küçük kırıntıları, bireyin iç dünyasındaki büyük sessizlikle buluşturuyor.
Emin Gürdamur