Babamın uyuklamasını fırsat bilir, bastonu kaçırıp gizli gizli oyun kurardım evin içinde. Musa’nın asası gibi canlanıverirdi elimde. Atımın sırtına atladığımda zaman yırtılır, masalsı bir evren açılırdı önümde. Sihirli bir dünyanın eşiğinden atlardık tahta bacaklı atımla. Neredesin şimdi Gümüş Yele?
Zeliha Tamer Uçar’ın öykülerinde hayat, en sıradan anların içinden büyülü, ürpertici ya da sarsıcı bir şekilde yükselir.
Tahta Bacaklı At, kayıpların ardından beliren gölgelerden ailelerin görünmeyen yaralarına, suskunlukların ve bastırılmış öfkelerin izlerinden geçerek insan ruhunun gizli katmanlarını açığa çıkarıyor. Yazar, kimi zaman bir evin sessiz köşesinde, kimi zaman bir balkondan görülen düşsel bir atın kişnemesinde okuru kendi iç yolculuğuna çağırıyor.
Bu kitap, okuru hem kendi geçmişiyle hem de unutulmuş masalların yankısıyla yüzleştiriyor:
Her öyküde, geride bırakılanların gölgesiyle, geleceğin kırılgan ihtimalleri arasında salınan bir yaşam…