Işık, anlamlarını ezbere bildiğim kelimeleri ardı ardına sıralayabileceğim bir kapı açmıştı bana. Gözleriyle açmıştı kapıyı. Bakışlarıyla. Çok güzel bakıyordu. Gözlerinde kırlangıçlar uçuyordu. Bakışlarını üzerime örtüyordu. Kimdi bu kadın? Işık diyordum ama adını bilmiyordum aslında. Ne iş yapardı? Evli miydi? Çocukları var mıydı? Kaç yaşındaydı? Bilmiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse merak da etmiyordum. Bu bir tür zamansızlıktı benim için ve biliyordum ki bu soruların yanıtlarını bulmak için uğraşmaya başlarsam işin içine hesap kitap girecekti. Oysa beni ondaki hesapsızlık çekiyordu. O hayat dolu, özgür ve yaratıcı ve kendine güvenen yanı... Özgür yanı demişken, kuralların, etiketlerin, rütbelerin, hiyerarşinin, ayıpların, günahların olduğu yerde özgür olamıyoruz. Elbette özgürlük ne diye sormak gerekiyor. Amaç, iki kişinin yaşadıkları veya yaşayacaklarıysa, başkalarına zarar vermeyi, kırmayı, incitmeyi istemesi değil. Özgürlük ve hayat acımasız da olmamalı... Evet, özgürlük adına sevdiklerimizi incitmemeliydik. Biliyordum, biliyorduk...