Yaşamın binbir yüzü vardır; her bir yüz, binbir hikâye saklar bağrında. Öykü türüne gönül veren Hande Baba, bu yüzlerin tanıklıklarını yapıyor metinlerinde. Yalnızca anlatmıyor, yaşıyor, koşuyor nefes nefese, okurunu da peşinden sürüklüyor.
Rüzgâra sarılıyorsunuz ana rahmindeki bir ceninle birlikte. Küçücük bir denizyıldızında söylenmemiş duyguları okuyorsunuz, o denizyıldızı ki yüreğinizin kuytularından çıkıp sizi yaşamaya ve aşka davet ediyor. Göçük altında kalan bir madenci, içinizdeki duygu tellerini kopartıyor, güneş renkli kazaklar ören güçlü kadınlar ise çoğaltıyor umudunuzu.
Yazar, nesneleri konuşturuyor, onlarla düşündürüyor bazen. Bazen de bu dünyada kapladığı yer, aldığı nefes kadar yaşayan sığ insanları anlatırken nefeslerini üflemeyi başaranları işaret ediyor; başkalarının yaralarına ilaç olanları... Yaşamınızı sorgulatıyor, pişmanlıklarınızı, geç kalmışlıklarınızı... Ancak oralarda fazla bırakmıyor okurunu, “Hadi” diyor, “hadi kalkın, toparlanın!” Yenileniyor ve umuda tutunuyorsunuz, bir öykünün sonuna, diğerinin başına yelken açarken.
Hande Baba’nın kalemi bazen haykırıyor bazen fısıldıyor; fısıltıları okurda haykırışlara dönüşüyor. İncecik bir kitap, içinde yaşayan hayatın bilgisiyle kalın ciltli bir yapıta evriliyor.
Gönül Çatalcalı