İşte o an yeniden fark ettim içimdeki saatin susup, yerini kuşlara, kelebeklere, duyulmamış seslere, çığlık çığlığa trenlere bıraktığını. Nöbetimi Hikmet’e devredip gözden kaybolayım, dedim: Yüzüne bakmaya kıyamadığım, sesinde kuşlarımı ürküttüğüm Şermin, hamileymiş ha? Dedikodunun dik âlâsı!
*
Biliyor musun Çağlar, demişti törenden dönerken. Seninle bir okudum Hipokrat yeminini, gururla okudum, onurla okudum. İnanmazsan okurum bir daha… Başlıyorum bak, iyi dinle: Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma...
*
İlmeği alıp boğazıma geçirdim. Şahadet getirdim, okudum üfledim. Allah’tan özür diledim, beni affet, dedim. Canımı vermişsin ama talihimi vermemişsin, dedim. Bu günahın yarısı da senin, dedim. Dikildiğim yerde sandalyeyi sallamaya başladım. Hızlandırınca devrilsin de iş bitsin istiyordum. O sırada bir kıpırtı geldi karnımdan. Sanki içime bir kurbağa kaçmış gibi. Tık diye vuruveriyor arada bir. Elimle tutup kontrol edince anladım. Eh oyunbozan Allahım, dedim, şimdi bu yaptığın oldu mu senin?