Eşya, sanatkârının karakterini yansıttığı gibi; insan da Yaratıcısının hikmet sahibi oluşunu yansıtır. İnsan, hikmetli olabilme özelliğini bu sıfattan alır. Eşya hikmet yüklüdür; hikmet olmadan eşya anlaşılmaz ve ona hükmedilemez. Bu sebeple insana hikmet öğretilmiş, onu geliştirmesi teşvik edilmiştir. Hikmeti elde eden büyük bir hayra kavuşur; fiilleri de hayırlı ve güzel olur. Hikmetten mahrum olan ise günlük, anlamsız ve dar bir bakışa saplanır; kötülükten arınamaz, evrensele hitap edemez. Bu da insanın fıtratına aykırıdır. Aforizmaya veya hikmete ulaşmak akıl ve kalp sahiplerinin işidir. Hikmet nerede ise, ona sahip çıkmak da aklın gereğidir. İnsanlık bu birikimlerle gelişir, eşyaya hükmeder. Fıtrata aykırı davranışlar ise kaosa ve bozguna sebep olur. Hikmete talip olanların evi “hikmet evi”, ülkesi “hikmet ülkesi” olur. İşte orası darüsselamdır, yani huzur yurdudur. Hikmet neredeyse, huzur oradadır. Tarih boyunca bazen Yemen, bazen Buhara bu hikmet merkezleri olmuştur. Kuralına uyan toplumlar hikmete erişmiş, huzura kavuşmuştur.