Göçmenler, otoimmün hastalıklar, hukuk doktrinleri, bilgisayar virüsleri, sınır politikaları ve bedenler… İlk bakışta birbirinden tamamen ayrı görünen bu unsurlar, Roberto Esposito’nun düşüncesinde tek bir kavram etrafında birleşir: bağışıklık. Esposito’ya göre bağışıklık, biyolojik bir savunma refleksinin ötesinde, bireyi borç, sorumluluk ve ortaklık yükümlülüklerinden
muaf tutan bir düzenektir.
Peki modern dünyanın en yaygın ama en az sorgulanan refleksi olarak karşımıza çıkan bu “koruma” eylemi, gerçekten neyi hedefler? Kimi dışlar, kimi içerir? Hangi bedellerle işler? Roberto Esposito’nun çığır açan eseri Immunitas, okuru hem tıbbi hem hukuki-politik anlam dünyasında kök salmış bu kavramı, hayatın bizzat kendisini olumsuzlayarak sürdüren yapılar üzerinden yeniden düşünmeye çağırıyor. Bağışıklığın sadece savunma değil, dışlayıcı bir içerme, hatta hayatı hem koruyan hem de için için tahrip eden bir “olumsuzluk” stratejisi olduğunu gösteren Esposito, felsefi antropolojiden biyopolitikaya, Roma hukukundan modern devlete uzanan bir rota üzerinde Simone Weil, Michel Foucault, Max Scheler, Walter Benjamin gibi düşünürlerle diyalog kurarak, bağışıklığın hem kurucu hem de yıkıcı doğasını açığa çıkarıyor