İşte o dakikalarda dostuma, yegâne dostuma fikrimi sevk ederim ve onu derhâl yanımda bulurum. Yavaşça, semalardan inen bir bulutla hemen oraya süzülüyormuş bir hayal seyelânıyla bana sokulur, ipek bir nevazişle parmakları gözlerimi kurutur, beşiğinde bir hasta çocuk çeviriyormuşçasına başımı çekerek rahim gözlerinin “Çocuksun, küçüğüm!..” diyen mütebessim nazarıyla ruhumun ye’sini siler ve uzak bir çeşmeden gecelerin sükûnunu delerek gelen bir zemzemeyi andırır sesiyle söyler, söyler… Birden hissederim ki artık tekrar yokuşlara tırmanmak, arızaları aşmak, köşeleri dönmek ve taşları tekmelemek için kâfi kuvvet gelmiştir. O zaman kalkar ve tekrar yürürüm.
Halit Ziya Uşaklıgil’in hikâye tasavvuru, zamanla türsel özgünleşmeye doğru evrilir. Özellikle son dönemlerinde kaleme aldığı hikâyelerinde makale, anekdot, sohbet, deneme, manzum ve mensur şiir gibi formlarla iç içe geçen geçişli yapılar kullanır. Bu hikâyelerinde yapısal kalıplardan ziyade tematik kurguya daha fazla önem verir. Birden fazla edebî türü tek bir çatı altında bir araya getiren bu anlatı formu, onun kaleminde çok sesli bir hikâye formatına dönüşür. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, İhtiyar Dost adlı hikâye kitabı, sanatçının olgunluk döneminde kaleme aldığı ve/ya düzenleyerek yeniden yayımladığı sözü edilen türsel birlikteliğin somut bir örneğini oluşturur. Yaklaşık kırk yıllık bir zaman diliminde yazdığı hikâyelerin kitaplaştırılmadan önce revize edilerek bir araya getirilmesiyle oluşturulan eserde kimi zaman bir sohbetin içtenliği, kimi zaman da bir denemenin derinliği karşımıza çıkabilir.