Yerinde duramayan heyecanlı, çevik, becerikli bir genç… Hayata dair umutlar, hayaller kurarken, üniversite amfilerinde eğitim alırken, kendini bir anda dağda başka bir dünyanın içinde bulur. Pişmanlıklar, cezaevleri ve hayatın öğrettikleriyle kendine gelir. Onun talihsizce adımladığı çöl yollarını, Doğu Anadolu’nun kırsallarını yazar şu ifadelerle okura sunar. «Çölde güneşin bekçisi misali, kızgın kumlardan oluşan tepelerin arasında, gideceği yönü kestirmeye çalışıyordu. Aniden çıkan kum fırtınası görüş mesafesini kapatmıştı. Gün bir anda geceye dönmüştü. Artık Güneş’in Bekçisi yönünü kaybetmiş, ne yapacağını şaşırmıştı. Başındaki örtüyü bir çöl bedevisi gibi ağzına, burnuna, kulaklarına doladı. Olduğu yere oturup fırtınanın dinmesini, toz bulutlarının dağılmasını, bekçiliğini yaptığı güneşin yeniden doğmasını bekledi.» Güneş’in Bekçisi, herkesin ilgiyle ve merakla okuyup desler çıkaracağı bir roman.