Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ve Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu”nu ilan edişinin ardından işler biraz değişti. Rusya artık komünist değil belki ama Stalin’e 1953’teki ölümünden beri ülkede hiç olmadığı kadar büyük bir hayranlık besleniyor. Amerika Birleşik Devletleri ise Çin’in gitgide artan ekonomik gücü ve küresel etkisi karşısında hem dünyada hem kendi içinde prestij kaybetmiş durumda. Liberal demokratik kapitalizm can çekişirken, Çin Komünizmi dünyaya meydan okumakla meşgul. Peki ama bu aşamaya nasıl gelindi?
Sean McMeekin Dünyayı Alaşağı Etmek’te komünizmin sınıfsız toplum vaadiyle başlayan baştan çıkarıcı ideolojisinin nasıl baskıcı rejimlerin egemen doktrinine dönüştüğünü araştırıyor. McMeekin, bu siyasi sistemin tüm dayanıklılığına rağmen köklerinde derin bir halk karşıtlığı barındırdığı tezini göstermeye çalışıyor.
McMeekin Dünyayı Alaşağı Etmek kitabında komünizmin yükseliş ve düşüş hikâyesini ustalıkla anlatıyor. Komünizmin ütopyacı vaatleri her zaman diktatörlüğe, baskıya ve savaşa yol açmıştı. McMeekin Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nı Batı dünyasından pek yardım almaksızın kazandığı yönündeki efsane de dahil kimi mitleri peş peşe boşa çıkarıyor. Günümüzde Soğuk Savaş dönemini hatırlamaya elvermeyecek yaştaki birçok kişinin Dünyayı Alaşağı Etmek kitabında yer alan komünizmle ilgili gerçekleri öğrenmesi hayati önemde.”
David Gordon, Ludwig von Mises Enstitüsü
McMeekin Dünyayı Alaşağı Etmek kitabında tarih boyunca hiçbir komünist rejimin seçimle ya da halkın onayıyla iktidara gelmediğini, izlediği sosyal ve ekonomik politikaların beraberinde hep kitlesel baskı ve yoksulluk getirdiğini çarpıcı ayrıntılarla anlatıyor. Bu ideolojiye özgü doktrinlerin yaygın kofluğunu, dünya çapındaki bir sosyal deneyin korkunç sonuçlarıyla birlikte böylesine çarpıcı biçimde gözler önüne seren başka kitap bildiğim kadarıyla yok.
Nikolay Tolstoy, tarihçi