Kaybolduğunu sanıyordu, oysa insan hiçbir zaman bütünüyle kaybolmazdı. Kayboluşun içinde gizli bir yön duygusu vardı. Kimi zaman bir koku, kimi zaman gölgelerden sıyrılan bir yüz, kimi zaman da aşina olunan bir ses geçmişin yankısını yeniden canlandırmaya yeterdi. O yankı, en sessiz anlarda bile bir pusula gibi kalpte işaret bırakır, hatırlamayı unutuşun içinden çıkarır, bir rüyanın kıyısında, bir şarkının nakaratında ya da ansızın esen bir rüzgârda kendini hatırlatırdı. Geçmişin yankısıyla beraber insan ait olduğu yere doğru yeniden yön bulurdu.
Kalbinde bu kadar anıyı taze tutan, hatırayı saklayan biri kaybolabilir miydi?
Kaybolduğunu sanması bir yanılsamaydı; o, aslında en başından beri dönüş yolundaydı.