Tükendi
Stok AlarmıBİR MİLLET TARİFİ ARAYIŞI: BİRLİKTE AMA YALNIZ
Malum, Karamazov Kardeşler’in sonlarında cinayetle suçlanan Dmitri’nin Amerika’ya kaçma düşüncesi vardır. Fakat Dostoyevski, karakterinin Amerika’ya kaçışını, ‘gitmek’ amacıyla özgürlüğe kavuşmak olarak değil, ‘kalmak’ için özgür olmaya çalışmak çerçevesinde kuruyor. Bunu ustalıkla yapıyor olması konumuz değil.
Dmitri, suçlanmıştır. Cezaya çarptırılmıştır. Amerika’ya gitmek zorundadır. Fakat asıl hedefi orada kalmak değil, orada ruhen arınıp Rusya’ya geri dönmektir. Çünkü yaşanacak ve yaşatacak yer orasıdır. Dmitri’nin, Rusya ve Rusya’nın tanrısı olmadan yaşayamam, deyişindeki Rusya bir yer’in adı değildir. Rusya olmadan yaşayamam demesi bir yer ya da ülke için değil, kendisinin kim olduğunu Rusya dışında anlayamayacağı içindir.
Konumuz bu. Sorumuz da şu: İnsana gerçekten kim olduğunu söyleyecek yegâne yerin adı nedir? Ne yapmış olması ya da neleri ortak yapmış olmaları, bir grup insanı bir tanımın altına alır? Bu şarkı bana dedemden kaldı dizesini, ‘şarkının’ altını çizerek yazacak olan şairimiz kimdir?
Cevaplardan daha iyi sorularımız olsa da karşılık verebiliriz: aynı şarkıları dinlemek, aynı kitapları okumak, aynı korkuları taşıyıp aynı umutlara bağlanmak. Meseleyi tutabileceğimiz yer burası. Ama çerçeve bir dünya görüşü etrafında temel metinlerimiz neler, diye de sormalıyız. Birkaç nesli birlikte büyüten hikâyemiz nerede? Dedesinin okuduğu kitabı, babasından devralıp tekrar tekrar okuyan biri var mı aramızda?
Şunu kabul ediyoruz, neredeyse tamamında senede tek defa ürün veren Anadolu’nun çorak topraklarında, bir sene kırılan ürünün sonraki üç seneyi felç etmesinin yol açtığı kesif yoksulluğun tam ortasında öznesi olduğumuz büyük savaşın ardından ‘dedelerin okuduğu’ kitapları aramak bir parça estetik bir arayış. Hatta zorlayış. Üstelik bütün bunların üstüne ahmakça bir inatla dayatılmış radikal batılılaşma zorbalığı da cabası. Ama yine de 200 yıl önceki Erzurum’un köy odasında duran Fuzuli Divanı kimin kitabıdır diye sormak hakkımız.
Tanpınar’ın sitem dolu tespitindeki ‘nesillerin üst üste okuduğu kitaplar’ meselesini kültürel bir kazı alanına dönüştürmeye niyet ettik, elinizde tuttuğunuz bu sayıda. Pek çoğunu yakından tanıdığınız pek çok isme, Türkiye’de kültürel sürekliliği nereden izleyeceğiz, nesillere dokunan kaç kitabımız var, diye sorduk.
Bu arayışımız sürecek elbette, istinsah sayılarına bakarak, atıfların izini sürerek, anneannelerin hikâyelerini takip ederek bir Türk Kanonuna ulaşmaya çabalayacağız. Edebiyatı kendimize şahit tutarak insanı ve dünyayı anlamaya çalışıyoruz nihayetinde.
Kulağımıza okunan hikâyeyi duymaya, unutulmuşsa da bulmaya çabalıyoruz yani.
Büyük romanın yazarı bağlamında söylersek; Dostoyevski’nin Rusya’sı, sadece bir coğrafyadan ibaret değildi. Metafizik anlamlar yüklenmiş ruhu olan bir yerdi. Peki bizim Türkiye’mizi sadece coğrafyadan ibaret olmaktan çıkaran şeyin adı nedir? Onların İstanbul’una niyetlenen Dostoyevski’miz kimdir?