"Yazmayacak olmanın ona nasıl hissettireceğini düşündü. Yazmanın büyüsüne çocukluğundan beri kendini kaptırmıştı. Gördüğü her şeyi birilerine anlatacakmış gibi zihninde hapseder, görüntüleri bir marangoz gibi yontar, şekillendirir öyle istiflerdi. İlk başta, kendi iç sesi sandığı anlatıcıyı, böyle şımartmıştı. Fakat sonunda zihnini tamamen esir almasına engel olamamıştı. Kafasının içinde sürekli konuşan bilgiç ses sayesinde çok iyi öyküler yazdı. Yayınevlerinin aranan yazarı hâline geldi, bu doğruydu. Ama bir anlatici, ne pahasına olursa olsun yazarının zihnini ele geçirememeliydi."