Gözünü zirve hırsı bürüyen Ardil adında maceraperest bir dağcı, sürekli gördüğü bir düş üzerine Türkiye’nin en yüksek üç zirvesine bir yolculuk yapar. Bir anda kendisini inanılmaz bir serüvenin içinde bulan Dağcı Ardil için işler pek de umduğu gibi gitmez. Yolculuğunun henüz başında talihsiz kazalar geçirir ve yolculuktan vazgeçme isteği ağır basar fakat yolda karşılaştığı bir yabancı ve bir dağcı sayesinde zihninde yeni bir pencere açılır.

Bu pencereden cesaretini ve bilgisini sınar ve yolculuğunu tamamlamak için gereken özgüvene yeniden kavuşur. Yolculuğu uzadıkça yolculuğunun giderek içsel bir serüvene dönüştüğünü fark eden dağcı Ardil; Süphan, Ağrı ve Cilo üçgeninde kendisiyle yeniden yüzleşir.

Ardil, 54 gün süren yolculuğu sırasında birçok tehlikeyle yüz yüze gelir ama gerek yabancıdan gerekse dağcıdan öğrendikleri sayesinde bu tehlikelere meydan okur ve yolculuğunu tamamlamayı başarır. Yolculuğun sonunda yepyeni bir kişilik kazanan Ardil, bütün bir yolculuğundan şu dersi çıkarır: Asıl yolcuklar ayaklarımızla kast ediğimiz mesafeler değil, tam aksine kendi içimizde aşmamız gereken mesafelerdir.

Doğa ve tarihin iç içe anlatıldığı romanda, yer yer felsefi diyaloglar da yer almaktadır. Felsefedeki *idea* kavramını dağcılık bilgisiyle yeniden yorumlayan Dağcı Ardil’in gizemli hayat hikâyesi, sizleri düşsel bir serüvene çıkaracak.