Herkes attığı bir adımla, aldığı bir nefesle, söylediği bir söz, ortaya koyduğu bir fikirle ya da inancıyla, umuduyla, çabasıyla küçük büyük demeden tarihe katkı sağlar; tarihin tozlu sayfalarında belki herkesin ismi yazmaz ama her yaşamın izi kalır. Bu küçük izler görünmese bile tarihin akışını değiştirir.

Adrian Bliss, Tarihin Hiç Kimseleri’nde okuru uzun zamandır sahne arkasında bekleyen küçük karakterlerin renkli dünyasına davet ediyor. Bu sefer sahnede Sinoplu Diyojen’in etkisinde kalan huysuz bir adam, Leonardo da Vinci’nin gelinciği, II. Charles’ı düşmanlarından koruyan muhalif meşe, VIII. Henry’nin vefakâr hizmetçisi ve bilinmezliğe hapsolmuş birçok hikâye var. Bliss, tarihî gerçekliğin ayarlarıyla oynayıp kurmacanın imkânlarını zorlayarak okuru hem güldüren hem de düşündüren bir yolculuğa çıkarıyor. Adı sanı bilinmeyen karakterler Tarihin Hiç Kimseleri’nde bir başkahramana dönüşüyor ve bu sıra dışı anlatıma yakın zamanda ortaya çıkan Antik Roma’nın şikâyet mektupları, tarihî mahkeme tutanakları, şişelere sıkıştırılıp okyanusun derin sularına bırakılmış anılar eşlik ediyor.

Hem büyüleyici hem de içten bir anlatımla, Antik Yunan’dan Büyük Emu Savaşı’nın cephelerine kadar uzanan, bugüne dek belgelenmemiş hikâyeleriyle yaşamın unutulmuş kahramanlarına yazılmış bu tarihî parodideki her şey gerçekten yaşandı. Ve belki… Kim bilir, bazıları doğru bile olabilir.