Her yıl aynı gün, aynı saatte, aynı çınarın altında bir adam bekledi. Her yıl aynı çınarın gölgesinden bir kadın izledi.
On yıl boyunca süren bu sessiz ritüel, yalnızca bir aşkın değil; bir toplumun hafızasında yankılanan adalet arayışının, yarım kalmış cümlelerin ve iyilikle iyileşmeye çalışan kalplerin hikâyesine dönüştü.
Sulu Çınar, bir gazetecinin içsel yolculuğundan,
bir kadının susarak kurduğu dirençten
ve geçmişin izleriyle şekillenen bir neslin ortak yükünden söz eder.
Bu hikâyenin gölgesinde ise başka bir güç vardır:
susturan, unutturan, karartan bir düzen…
Ve o düzene karşı direnen insanlar...
Nergisler, kuşlar, bir bisiklet, bir çay bardağı...
Her şey suskun ama anlamlı.
Bazı hikâyeler hâlâ tamamlanmadıkları için unutulmazdır.
Ve bazen aşk, sadece bir bekleyiştir.