Aşk bazen coğrafyasının rengini alır…
Tutku, sevda, şefkat, hırs ve ihanetin iç içe geçtiği bu hikâyede, aşk yeniden tanımlanıyor.
Süleyman; iş dünyasında engel tanımayan, daima zirveyi hedefleyen başarılı bir adamdır. Peki bir çift masmavi göz, tüm planlarını altüst etmeye yeter mi?
Rekabetin kıyasıya yaşandığı bir ortamda Alexandra ile tanışması ona güç mü katacak yoksa unutamadığı o an-ı seyyale en büyük zaafı mı olacaktır?
Arzu ve romantizm mi galip gelecek yoksa farklı inançlar ve toplumsal farklılıklar mı ağır basacak? Mutluluk mu yoksa pişmanlık mı?
“Aşk kaybetmeye mahkûmdur!” kaidesi, yıllar sonra Afrika savanalarında da geçerli olacak mı?
Süleyman ve Alexandra’nın ilişkisi, mâzide bir “gizli aşk hikâyesi” olarak mı kalacak yoksa farklı coğrafyalarda; medeniyetlerin savaşla ve barışla, adaletle ve zulümle, merhametle ve gaddarlıkla sınandığı bir dünyada “iyiliğin ve kötülüğün” küresel serüvenine mi dönüşecekti?
“Aşkı suya sordum, dedi ki: ‘Beni seyret.’
Anlamak istiyorsan akışımı izle ve sabret.”
Sabır taşına güvenenlerin okuyacağı bir hikâye…