Doksanlı yıllarda rengârenk evlerin, neşeli şarkıların, sıcacık dostlukların ve umutsuz âşıkların diyarıydı Turna Sokak… Burada her yeni gün bir öncekinden farklı yaşanmaz, birbirini tekrar eden günlerden pek fazla bir şey beklenmezdi.En azından dünyası Turna Sokak’tan ibaret olan Zühre Sena Gencer için böyleydi.Geride bıraktığı çocukluk yıllarının ardından ne umut etmeye cesareti ne hayal kurmaya hevesi vardı genç kızın… Tüm hayatı başlayıp bitmesi gereken sıradan günlerden ibaretti, ta ki bir gece yarısı evinin bahçesinde karşısına çıkan genç adama kadar…O gece lacivert bakışlı gizemli adamı gördüğü ilk anda bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissetmişti sanki Sena… Zamanla yanılmadığını da anladı, ta ki onu karşısında bulduğu bir başka gece yarısına kadar…O gece her şey sona erdi…Kim bilir belki de asıl hikâye yeni başlıyordu…“Mevsimlerden papatyayı severim,” diye devam etti bir elini kaldırıp rüzgârın etkisiyle uçuşan saçlarımda gezdirirken. “Sonra seni. Sonra yine seni. Ve hep seni…”