Uzak dağ geçitlerinden yankılanan kadim çağrı, yalnız kulakla değil, yürekle duyulur. Tibet’in sisli vadilerinden Şambala’nın efsanesine doğru uzanan bu yol, adımla değil sezgiyle aşılır.
Nicholas Roerich, bilinmeyene doğru yürürken hem dağları hem de zihnin sınırlarını geçer. Bir seyyahın güncesi gibi görünen eserin satır aralarında bir iç uyanışın izleri saklıdır. Manastırlarda fısıldanan sırlar, haritalarda görünmeyen şehirler ve sessizlikten doğan anlamlarla örülmüş bir anlatıdır bu. Şambala`nın nerede olduğu sorusu giderek anlamını yitirir; çünkü yanıt, gidilen yerde değil, gidilen hâlde gizlidir.