Aşk insanı kurtarır mı,
yoksa ateşiyle kül mü eder?
Oskar Kokoschka, ruhunun dehlizlerinde gezinen korkuyu ve acıyı tuvale döken, sanatın dehası ile deliliğin sınırında yürüyen sıra dışı bir ressam... Alma Mahler, rüzgâr gibi özgür, karşı konulmaz, tutkuyu alevlendiren büyüleyici bir ilham perisi…
Oskar’ın kalbi, Alma’nın göz kamaştırıcı büyüsüne esir düşüyor. İlham verici, coşkun, hayat dolu bir bahar esintisi gibi başlayan bu aşk, Alma’nın terk edişiyle Oskar`ı karanlığın kuytularına sürükleyen yıkıcı bir fırtına hâline geliyor. Gerçeklik paramparça oluyor, aşk bir lanete, sanat bir saplantıya, hayat bir hayale dönüşüyor. Her fırça darbesi, gerçek ile hayal arasındaki çizgiyi biraz daha inceltiyor; dünya Oskar’ın içindeki kaosu yansıtmak için yeniden şekilleniyor.
Viyana’nın ihtişamlı salonlarından Berlin’in kargaşa dolu sokaklarına, Dresden’in huzurlu bahçelerinden İtalya’nın hüzünlü kıyılarına uzanan bu yolculukta Gustav Klimt, Sigmund Freud, Adolf Loos’un gölgeleri arasında geçmişin tozlu sahnesi yeniden canlanıyor.
Scilla Bonfiglioli’nin tarihî gerçekleri ustalıkla dokuduğu romanı, Rüzgârın Gelini, nefes kesici bir anlatımla arzunun yakıcı ateşi ve yeniden doğuşun mucizevi umudu arasında, insan ruhunun en derin uçurumlarına ve en yüksek zirvelerine ulaşıyor.