1960’larda solun yükselişi birinci Türkiye İşçi Partisi’nin çatısı altında yaşandı. Öncesinde “sağın dibini” gören Türkiye, bir yandan da toplumsal dinamiklerin serpilip boy atmasına sahne oluyordu. Başta işçi sınıfının ileri unsurları olmak üzere, ilerici aydınlar, devrimci gençler, Kürt demokratları, yoksul ve eşitlikçi Aleviler TİP’te buluştular. Ülke aydınlığa yürüyor, “geleneğimiz” TİP’te vücut buluyordu.
Ne var ki, TİP bu yürüyüşü yönetme yetisine sahip olamadı. Türkiye’nin ihtiyacı Marksist-Leninist bir öncü partiydi. Büyük birikim dağılmaya başladı. Sol farklı kanallardan, aklı dağılarak ama gövdesi büyüyerek yola devam etti. Devrimci krizin nefesi ülkemizi sarsıyordu.
Türkiye Komünist Partisi 1950’lerde ağır bir tasfiye saldırısına uğradıktan sonra örgütsel ve politik varlığını yurtdışında sürdürdü. ‘73 Atılımı TKP’nin yurt içinde yeniden örgütlenmesi ve politik bir hamleye kalkışması anlamına gelecekti. Bu hamle komünist hareketi yalnızca tarihsel bir iddia olarak değil, organik olarak da işçi sınıfının öncü partisi haline getirmiştir. Ancak bu dönem de içinde bir dizi zaafı barındırıyordu.
Nitekim yükselişin sonlanması için 12 Eylül 1980 darbesini beklemek gerekmedi. Krize devrimci bir stratejiyle yanıt veremeyen sol, bütün kanatlarıyla yenilgiyi tattı.
Parti Tarihi’nin üçüncü kitabında kabaca yirmi yıllık bu görkemli dönemi ve onun trajik sonunu ele aldık.