Etrafına baktı. Sonsuz gözü, lekesiz ufukları, donukça gözlerle kendisine bakan yıldızları ve bütün bu haşmetin üzerinde, ta yukarıda, ayın parlak sarı safhasını gördü. Bir adım atarak eşiği geçti, yalının geniş damındaydı. O zaman derin bir göğüs geçirerek ve derin derin soluyarak sanki bu yaldızlı göğü o yıldızların baygın bakışlarını, ufukların mavi şerbetini içmek, onlarla kana kana doymak istedi. Ve ihtiyarının haricinde bir hareketle kollarını uzatarak yukarıda, aya, o memleketinin geceler perisine bütün hasretle kavrulmuş yüreğini veren bir vaziyetle dua ellerini kaldırdı; sanki bir hamle ile olanca ruhunun ihtiyacını, kalbinin iştiyakını doyurmak isteyen bir kucaklayışla kendisine uzaklardan selam getiren bu gökler melikesini kucakladı.
Yazarlar, kalemlerinin kuvvetiyle dönemlerinin insanlar üzerinde bıraktığı tesirin izlerini, muhayyel dünyalarını, zihinlerinde ve gönüllerinde yankı bulmuş meseleleri kurgulayarak estetik bir biçimde okurla buluştururlar. Sanat değeri elbette mühimdir; bunun yanı sıra eserin his, duygu ve/veya düşünce olarak da okurla bağ kurmasını bekleriz. Söz konusu bağı, estetik bir biçimde kurmayı başaran yazar, adını geçici dünyada ebedîleştirmiş olur. Bu isimlerden biri Modern Türk Edebiyatı’nın kurucularından olan Halid Ziya Uşaklıgil’dir.