Émile Zola’nın çarpıcı gerçekçiliğiyle kaleme aldığı Nana, Paris’in ışıklı eğlence dünyasının ardında saklanan karanlık yüzü tüm çıplaklığıyla ortaya seren sarsıcı bir eserdir. İkinci İmparatorluk döneminin çürümüş yapısını, ahlaki çözülüşü ve toplumun ikiyüzlülüğünü bir kadının yükselişi ile çöküşü üzerinden anlatan roman, Zola’nın natüralizminin en güçlü örneklerinden biridir.
Güzelliğiyle büyüleyen, gücüyle çevresini etkisi altına alan femme fatale Nana, Paris sosyetesini avucunun içine alır. Ancak şöhret, tutku ve para üzerine kurulu bu ihtişamlı hayatın ardında acımasız bir boşluk ve kaçınılmaz bir çöküş saklıdır. Zola, Nana’nın kişisel trajedisini işlerken aynı zamanda dönemin toplumsal hastalıklarını, sınıf farklılıklarını ve yozlaşmayı etkileyici bir keskinlikle gözler önüne serer.
Skandallar, ihtişam, tutku, düşüş ve acımasız arzuların iç içe geçtiği bu roman, yalnızca bir kadının yaşam öyküsü değil; aynı zamanda bir çağın panoramasıdır.
Nana, Zola’nın edebiyatındaki gücünü doruğa çıkaran, okuru hem büyüleyen hem de sarsan unutulmaz bir klasiktir.