Özlem dört yıldan beri bilincini sık sık yitiriyor, böyle arada bir hatırlayabildiği kopuk kopuk olayları birbirine ekleyerek yaşadıklarına bir anlam vermeye çalışıyordu. Çekilmez bir şeydi bu! Tıpkı bir filmi seyrederken arada bir uyuyup, uyanınca filmi anlamaya çalışmak gibi... Çocukluğundan bilincini yitirmesine sebep olan olaya kadar her şeyi hatırlıyordu. Ama o olaydan sonrası binlerce parçalık dev bir yapbozun parçaları gibiydi.
Belki Meskalina’ya yetişip onunla konuşsa bu bulmacayı çözebilirdi. Belki de barın kapısında Zenan’ı beklerken iki dakika uyumuş, bir rüya görmüştü. O zaman Meskalina’ya yetişse ne olacaktı ki? Hiç şüphesiz “Beni birisine benzettiniz galiba? Ben sizi tanımıyorum” diyecekti Meskalina. Belki ismi Meskalina bile değildi. Meskalina rüyadaki ismiydi.
Peki, rüya gördüyse yaşadığı bilinç kayıplarının açıklaması ne olacaktı?
“Işınlanmanın yan etkisi olarak geçici bilinç kayıpları olacak” dememiş miydi Rega?
Ama zaten rüya gördüyse Rega da Meskalina gibi rüyaydı. Bu da bilinç kayıplarını ömrünün sonuna kadar çekeceği anlamına geliyordu o halde!
“Belki de uyurken bilincimiz paralel yaşamımıza geçiyor. Rüya sandığımız şeyler paralel yaşamlarımız!” diye geçirdi aklından. “Peki o zaman gerçek hangisi? Gerçek dediğimiz şeyler neye göre gerçek? Gerçeküstü hangi gerçeğin üstü?”
Ne olursa olsun Meskalina’nın -ya da ismi her neyse- peşinden gitmeye karar verdi. Koşar adımlarla yetişti, biraz geriden izlemeye başladı.