İslam toplumlarında cinsellik, her zaman yalnızca iki bedeni değil; inancı, hukuku, ahlakı, haneyi, soyun devamını ve cemaatin düzenini birlikte içine alan bir kültürler-arası alan oldu. Bu alanı anlamanın en verimli yolu, ritüeller üzerinden yürümektir: nikâhın ilanı ve velîme, abdest ve gusülün bedensel-ruhsal arınması, hayız/nifas sonrası dönüş ritimleri, cinsel perhiz ve gece ibadetleriyle iç içe geçen takva rejimleri, doğurganlık ve bereket için yapılan ziyaret ve adak pratikleri, sünnet/erkekliğe kabul törenleri ve yer yer bölgesel “arıtma” uygulamaları… Bu ritüeller, bir yandan Kur’an ve Sünnet’in çizdiği sınır şeridinde dolaşır, öte yandan yerel kültürlerin sembol diliyle zenginleşir. Böylece cinsellik hem meşruiyet hem de mahremiyet ekseninde “sosyal bir kurum” hâline gelir: Bireyin arzusu ile topluluğun düzeni arasında kültürel bir köprü.