Bir umutsuzluk... Bütün her şeyi alıp götürüyor. Yanlış yapmakla, isyana kalkmak arasında kalmış durumda. Bu duygunun esiri olmayı kaldıramıyor, içten içe tükeniyor. Mevlana olmak, ne kadar zormuş oysa. Şems`in yokluğunda kavruluyor gibi bedeni, ruhu. Yaşadığı bunca kaosun bir sebebinin olması gerektiğini düşünüyor, umut ediyor. Bir şeylerin varlığına sığınmayı bekliyor sadece. Çölde olmak gibi değil, denizin ortasında susuz kalmak onunki. Sürekli bir şeyler eksiliyor içinden, insan olmanın, zerresinden almanın zorluğu dökülüyor saçlarının tellerine. O saçlar ise ağarmış, ellerinde toplanıyor dağılan külleri.
Şimdi... Şurada, kalkıp doğrulacak. Bütün kırılan hayallerine, umutlarına, gençliğine insanlığına tutunacak. Ama yapamıyor. Aynasının aksinde gördüğü bir lisan bulunmuyor, insan olmanın, kurulu bir lisanı konuşulmuyor çevresinde. Kördüğümlerin köprüsünde, görünmez bir yol insanlığı. Küçük yüreğindeki merhametin testisi kırılalı çok olmuş. Ne bir durak, ne bir tabelası var insanlığın. Her yer karanlık, her yer kalbinin ağrısıyla süslü. Bütün bunlarla daha çok unutuyor insanlığı. Kanatlarının kırılganlığı ile yürürken acıyan canının telaşında. Belki bulur, belki bulamaz insanlığı bu kargaşada. Öyle ya insan olmak, apayrı bir gölge. Görebilmek için huzurlu bir aydınlıkla bakmak gerek.