Karanlığın her sokağında bir fısıltı yankılanıyor:
“Hiçbir şey göründüğü gibi değil.”
Bir zamanlar sessiz, sıradan bir yerdi Karanlık Kasaba.
Şimdi ise gökyüzü gri, sokaklar ölü, duvarlar sır saklıyor.
Her köşede bir nefes, her adımda bir gölge…
Ve kimse artık kime güveneceğini bilmiyor.
Merih, Kumsal, Rüzgâr, Poyraz, Alya ve Arjin…
Altı genç, kurtuluş sandıkları bir hastanede gerçeğin en karanlık hâliyle yüzleşir. Açlık, susuzluk ve korku bir yana, içlerindeki sessiz ihanet onları daha da tüketir çünkü bazen düşman dışarıda değildir; aynı odada nefes alır.
Virüs, bedenleri ele geçirirken, kasaba ruhlara sızar.
Zihinleri birbirine bağlayan bu lanet, onları hem geçmişe hem ölüme zincirler.
Bir öğretmenin karanlık sırrı, altı gencin kaderini tek bir noktada birleştirir: Kurtuluş yok, yalnızca geç kalınmış
bir gerçek var.
Karanlık Kasaba’da herkes bir gün kendiyle yüzleşir.
Ve bazen, hayatta kalmak ölmekten çok daha acı verir.