"Sen ki sevmeyi sevmedin. Sen ki seni vereni bilmedin. Bir zamanlar asla sevemeyeceklerin bugün vazgeçilmezin oldu. Bugün vazgeçtiklerin de sade gözlerinde değil, kalbinde de yok oldu. Mühürlenmiş gönlün sevdası havaya ıslık çalarmış ya... Sahi sen hangi gecenin bülbülü kaldın ki gündüz ötüyorsun? Güzele konuştuğun kadar çirkine, çirkinliğe susmasan olmaz mıydı? Bülbül ki ne güle yanmış ne hüzne dalmıştı. Şiirlere, sevdalara, şarkılara konu olurken hiçbir zaman aslından geri kalmamıştı. Sevgili sevdiğine yâr bile diyemezken baş eğmez, ar bilmez sözde âşıklar mutluluğu sadece kendilerine esir sanmıştı. Her insan kendisinden olana tutunsa bir olmak adına yine bir şeytan çıkıp insanı insandan ayrıştıracaktı. Bu ayrışmalar Habil ile Kabil’in nefsinde olduğu gibi bugünde olacak, yarında yok olmayacaktı. İnsandaki nefsin kıyameti, ancak mahşerde son bulacaktı.”