Benim hayretime dikkat etmeyerek dirseklerini balkonun kenarına dayadı; yüzüme bakmayarak, ta o güneşin etrafında açılan kırmızı dalgalara dalarak dedi ki: -Bilir misin, bazen böyle şu tepsi kadar büyük bir yakut parçası şeklinde kızıl ziyalar saçan güneşi seyrederken ne zannediyorum? Bu güneşi öyle ateşten yaratılmış bir mahlûka benzetiyorum ki her gün bir günlük zamanı şarktan garbe taşıyor, bütün bu mesafeyi o yük altında bir hamlede aştıktan sonra ta orada göğsünden şu bir günlük zamanın enkazı kanlara bulanarak taşıyor, serpiliyor, bir yokluğun uçurumunda boğulmak için dağılıyor. Bu etrafındaki buluta benzeyen güvercin alayları, işte onlar bütün onun göğsünde taşan kanlara bulanmış kırık dökük zaman parçaları ki bir denizin içine süzülüp iniyor. Her gün böyle o uçuruma düşen ölmüş günlerin yanına gidiyor…
Modern Türk nesrinin öncü isimlerinden biri olan Halid Ziya Uşaklıgil, romancılığımız için önemli birer aşama olmuş sekiz adet romanının yanında birçok hikâyesi ile öncü üslubunu geniş bir yazınsal alana yayar. Eserlerinde çoğunlukla Türk modernleşmesinin yansımaları görülürken özellikle roman karakterleri ve öykü karakterlerinde bu sürecin karakterler üzerindeki izdüşümü gerçekçi bir üslupla verilir.