Faytoncular Caddesi`ne ölüm sessizliği çökmüştü. Sokaklar bomboş, ıssız ve o eski gösterişli hâlinden çok uzaktı. Ömürlük bir yoldan gelmiş bir yolcu misali sokak aralarına sızıp kuytularda dinlenmek isteyen rüzgâr, Faytoncular Caddesi`nin üzerine serpilen ölü toprağını gökyüzüne savuruyor ve acı bir çığlığa dönüşerek çatı aralarından içeri süzülüyordu. Toprak kokusuna sinen yağmur kokusu, çocuksu bir masumiyetin peşindeydi. Damla damla hüzün olup Faytoncular Caddesi`nden boşanıyordu yağmur. Hatıralar kadar yorgun, eski bir fotoğraf kadar yaralayıcı bir şarkının izini süren ihtiyarlar vardı köhnemiş balkonlarda. Yarım kalmış hikâyeler biriktirip yarına kalan düşlerle avunanların ayak sesleri duyulmuyordu Faytoncular Caddesi`nde. Akşamın serin karanlığı, ince bir sızıydı her bir bakışta. Yalnızlığın ve hüznün ıssızlığını bürünmüştü kaldırımlar. Matem yağıyordu Faytoncular Caddesi`ne.