Bir yazar, bir müzisyen, bir sanatçı, bir yönetmen. Onun biri ülkenin önde gelen sanatçısı. Her biri inzivasında, üretme sancısıyla başa çıkıyor. Dış dünyada kopan darbe söylentisi onları dağın zirvesindeki merkezde, geçmiş ile gelecek tasavvurlarının silinmeye yüz takip eden bir eşikte mahsur bırakıyor. Hayatlarının artık bir sahneye dönüştüğü bu yeni düzende, bazen göklerden gelen emirlerin yönettiği oyun kurbanları, bazen de bu akıl almaz dürtülü piyonlar olurlar.
Farklı coğrafyalara savrulan, benliklerini ve sanatlarını sorgulayan bu karakterler, kendilerini ve okuru aynı sorunun kalbine sürükler: Uğruna her şeyin feda edildiği bu büyük ideal, gerçekten bir kurtuluş vaadi midir, yoksa arzu ile iradesinin takas edildiği gönüllü bir tutsaklık mı?
Selami Mete Akbaba, bu ilk romanında, otoritenin genellikle hükmeden değil, hükmeden mahkûmun varlığını da temsil ettiğini gösteriyor. Büyük bir ideale sahip olabiliriz; ama insanlığın bu idealinde duruyor mu?