“Küçük göller, uzaktan bakıldığında, bozkırın ortasında zümrüt ışıltısıyla parlayan nazar boncukları gibidir. Göğü mavi, suyu arı durudur. Bu düşsel suyun içine girilince, aslında bir bataklık olduğunu anlamak fazla sürmez. Sıla, gurbettekiler için uzak ve büyülü bir nazar boncuğudur hep. Gurbettekiler; memleketi ne kadar uzun aralıklarla ziyaret ederse, o kadar ihtişamlı parlar imgelerdeki göl. Ah! Ne zaman ki memlekete ayak basarlar, bir anda büyü bozulur; yıllarca kurdukları kavuşma hayali, bir anda ‘Külden Eşek Masalı’nda olduğu gibi küle dönüşür.” ***
Mehmet Binboğa’nın üçüncü romanı olan “Bir Uzun Ağlamak’”ta, Doğu’nun unutulmuş bir köyünde yaşayan gözü pek bir Anadolu kadının, çocuklarını büyük şehirde okutmak için cehalet ve yoksulluğa karşı verdiği onurlu mücadelesi anlatılıyor.
Her karesi soluk soluğa izlenen bir film gibi, oldukça hareketli ve heyecanlı bir roman olan “Bir Uzun Ağlamak”ta; 12 Eylül yönetiminin köylülerle olan ilişkisinden tutun da Doğu’nun unutulmuşluğuna, Alevi toplumunun dile getirilemeyen acılarından insan sıcağı dostluğuna ve insanların türlü sebeplerle doğup büyüdüğü toprakları bırakıp zehirli bir gurbet sürgününe çıkmalarındaki yürek söken hüzne varıncaya kadar geniş bir yelpazede kalem oynatmış yazar. Onlarca konuyu özgün ve sağlam bir kurguyla aynı potada buluşturup eritmeyi başaran Binboğa, şiirsel Türkçesi, dilinin melodik akıcılığıyla her detayı gergef gibi işlediği usta işi bir romanla daha buluşturuyor okurunu. Nitelikli her okurun kütüphanesinde bulunması gereken bir kitap “Bir Uzun Ağlamak”, mutlaka okunmalı.
Samle Çağla