Tükendi
Stok AlarmıM.Ö. 750-650 dolaylarında yaşadığı bilinen Hesiodos’un; “Günümüz gençleri öyle umursamaz ki! İleride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.” ifadeleri adeta bugünümüze de ışık tutuyor. Çünkü bu ifadeler, bir kuşağın kendisinden sonra gelen kuşağa tepeden bakmasının çok da yeni bir şey olmadığını gösteriyor. Z kuşağının, ülkenin geleceğini şekillendirecek parlak bir kuşak mı yoksa kafalarını telefonlarından kaldıramayan şımarık ve apolitik çocuklar mı olduğu sorusu güncelliğini hala koruyor.
Kuşaklara dair ortak özelliklerden bahsedilemeyeceğini söylemek ne kadar yanlışsa popüler basın başta olmak üzere çeşitli kesimlerce aynı kuşağın üyelerini adeta homojen bir kitle gibi ele almak ve iddialı genellemelerde bulunmak da bir o kadar yanlış! İsimleri X, Y, ya da Z her ne şekilde anılırsa anılsın tüm bu sınıflamalar, ilgili kuşak hakkında sadece “genel bir tanımlama” yapmakta, yoksa homojen bir yapıya işaret etmiyor. Diğer yandan ne kültürel ya da sınıfsal farklılıkları ne de tutumsal ya da davranışsal farklıları, bu kuşağın kendine has özelliklere sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Farklı görüşlere karşı gösterdikleri hoşgörü, çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık noktasındaki hassasiyetleri, sosyal medya kullanım alışkanlıkları, çevre hassasiyetleri, diğer kuşaklara oranla çok daha uzun süreler yalnız zaman geçirmeleri ya da teknolojinin de etkisiyle aynı anda birçok aktiviteyi bir arada yapmaları vb. çok sayıda farklılık, Z kuşağını diğer kuşaklardan belirgin şekilde ayrıştırmakta. Dolayısıyla bu kuşağın üyelerinin yaşanan siyasal gelişmeleri farklı algılamaları ve farklı tutum geliştirmeleri de gayet doğal.
2023 seçimlerinde yaklaşık olarak 7 milyon yeni seçmenin ilk defa oy kullanacağı öngörülmekte. Bu itibarla siyasi partilerin pazarlama stratejilerini oluştururken bu yeni kuşağın ayırıcı özellikleri doğrultusunda yeni bir siyasi yaklaşım geliştirmeleri son derece önemli. Siyasi hayatımızda her geçen gün daha fazla yer işgal edecek olan bu kuşağın siyasal tercihleri ve bu tercihleri doğuran etkenlerin araştırılmasına yönelik daha fazla zaman ve kaynak ayrılması, başta siyasi partiler ve bu alanda çalışan araştırmacılar olmak üzere siyasal iklimin tüm tarafları için adeta bir zorunluluk haline geldi.
Sonuç olarak ister Hegel’in “Zamanın Ruhu” kavramından isterse tasavvuf kültüründeki “İnsan zamanın çocuğudur.” düsturundan yola çıkılsın gelinecek nokta, Z kuşağının tanınmasının elzem oluşudur. Özellikle de sosyal medya üzerinden manipülasyona bu denli açık olan Z kuşağının!